
Sis İçinde Yarış: Türkiye’de Sigorta ve Servis Ekosistemi Kaosu Nasıl Yönetiyor?
Dünyada krizlerin ve kaosun sıklığı giderek artarken, iş dünyasının kuralları sessizce yeniden yazılıyor. Türkiye ise bu değişimin tam merkezinde yer alıyor. Ekonomik çalkantılar, iş gücü dinamikleri ve teknolojik dönüşümün yarattığı eşzamanlı baskılar, hem riskleri hem de fırsatları beraberinde getiriyor.
Kriz Artık Bir İstisna Değil, Yeni Normal
Bugün Türkiye ekonomisi, adeta yoğun sis altında Formula 1 yarışı yapıyor. Hızlıyız, acelemiz var; ancak görüş alanı dar ve yol sürprizlerle dolu. Enflasyon artık yalnızca bir veri değil, günlük yaşamın bir ruh haline dönüştü. Bu da zincirleme bir etki yaratıyor:
Ücretler artıyor → onarım maliyetleri yükseliyor → sigorta poliçeleri pahalanıyor → müşteriler kasko yaptırmaktan kaçınıyor.
Öte yandan servisler büyük bir açmazda: Personel sayısını azaltmak istiyorlar; ancak kalifiye teknisyen bulmak, İstanbul trafiğinde boş park yeri aramaya benziyor. Üstelik bulduklarında da elde tutmak kolay değil — çünkü güç artık onların elinde.
Araç teknolojisi her geçen gün hızla gelişiyor. Ancak bu gelişime ayak uyduramayan teknisyenlerle akıllı araçlara müdahale etmek, yeni nesil bir bilgisayarı tüplü televizyon mantığıyla onarmaya çalışmak gibi…
Sonuç olarak; herkes bir şey istiyor, fakat kimse aradığı dengeye ulaşamıyor. Bugünün en değerli sermayesi esneklik, dijital yetkinlik ve hızlı öğrenme kapasitesi.
İşlemden İlişkiye: Sigorta ve Servis Anlayışı Dönüşüyor
Özellikle sigorta sektörü sessiz ama güçlü bir dönüşüm içinde. Artık yalnızca hasar sonrası ödeme yapan pasif bir aktör değil; proaktif değer yaratan bir çözüm ortağı olmak istiyor.
Sigortacılığın yeni tanımı şu: Zarar gerçekleştikten sonra ödeme yapmak değil, zararı en başından önlemeye çalışmak.Bu yeni bakış açısı, hizmet tasarımını kökten değiştiriyor:
- Hizmet anlayışı değer odaklı hale geliyor.
- Teknisyenler artık yalnızca onarım yapan değil, müşteri deneyimini yöneten marka temsilcileri olarak görülüyor.
- Veri odaklı performans sistemleri kuruluyor; ancak önemli olan bu verilerin anlamlı içgörülere dönüştürülmesi.
Geleceğin kazananları, en çok maliyeti düşürenler değil; en çok güven yaratanlar olacak. Bu noktada sigorta artık yalnızca bir finansal hizmet değil, insana dayalı bir güven taahhüdü halini alıyor.
Patrondan Koça: Liderlikte Büyük Dönüşüm
Türkiye’de liderlik anlayışı radikal bir dönüşüm yaşıyor. Tepeden emir veren geleneksel patron figürü, yerini sahada yönlendiren, dinleyen ve kolaylaştıran liderlik modeline bırakıyor.
Artık kontrol dönemi sona eriyor; yerini koçluk yaklaşımı alıyor.
Eskiden: “Ben ne dersem o olur.”
Bugün: “Sen ne görüyorsun, ne öneriyorsun?”
Liderler artık birer kahraman değil, orkestra şefi. Her enstrümanı kendisi çalmıyor; ancak herkesin aynı ahenkte çalmasını sağlıyor.
Yeni dönemin sloganı net: “Süper yıldız değil, sağlam sistem kazandırır.”
Çünkü sistem zayıfsa, en parlak yetenek bile bir noktada tükenir.
Artık şirketler sermaye, altyapı ya da ekipmanla değil; insanla rekabet ediyor.
Yetkinlik, uyum kabiliyeti ve bağlılık, en stratejik avantaj haline geldi.
Bu da bizi en kritik noktaya getiriyor: Kültür.
Artık odak, yalnızca sorunları onarmakta değil; güçlü yanları büyütmekte.
Sonuç: İnsan ve Amaç, Yeni Stratejik Sermaye
Türkiye’de iş dünyası artık krizlerle değil, sürekli dönüşümle şekilleniyor.
Eskiye bağlı kalan, hiyerarşik ve katı yapıları korumaya çalışan şirketlerin yolu daralıyor.
Ancak insanı, dijitalleşmeyi ve esnekliği önceleyenler — sadece bu sisin içinden geçmekle kalmayacak, aynı zamanda başkalarına da yolu gösterecek.
Günün sonunda şunu net olarak söyleyebiliriz: İnsan artık şirketin yalnızca bir parçası değil; sürdürülebilir başarının anahtarı ve stratejinin en kritik unsurudur.
Ayhan Dayoğlu
20.06.2025